Futbolumuzun “egemen”lerinin tansiyonu yükselttikleri, dahası kanlı-bıçaklı oldukları ve ellerinden gelse birbirlerini boğazlayacakları bu günlerde, nadiren temiz kalmış kişi ve kurumlar da, futbolun “olmayan marka!” değerine bir zarar gelmemesi adına, fair-play çerçevesinde varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar…
Futbolumuz marka değeri kaldı mı, kalmadı mı? açıkçası onu da bilemiyorum!
O da ayrı bir konu…
Şurası kesin; Türk futbolu sadece marka değerini değil, her geçen gün itibarını da kaybediyor…
Aynen, Türkiye Futbol Federasyonu ile başkanı Mehmet Büyükekşi’nin kaybettiği gibi…
Detaylara girmeye gerek yok…
Yani, MHK’ya, başkanına, hakemlerine “VAR”ına “YOK”una…
Televizyonların ana haberleri ile gazetelerin manşetlerini işgal eden Türk futbolundan, “sağır sultan”ın bile haberi varken, ne hakemlerden, ne VAR’daki şahsiyetlerden ne de TFF ve başkanından söz etmeye gerek bile yok…
BBG evini geçtiler, Türkiye oturmuş bunları izliyor…
Hem seçimin, hem geçimin önüne geçtiler…
Yetmezmiş gibi, kulüp başkanları da yangına körükle gidince, ortalık savaş alanına döndü…
Ağızlardan çıkan ağır ithamlar, yaydan çıkan oklar gibi, adres sormadan hedefi 12’den vurmaya devam ediyor…
Sonu nereye gider?
Bilemem…
Sezon biter, başkan Mehmet Büyükekşi ve yönetimi istifa eder, evli evine, köylü köyüne gider, dolayısıyla da ortalık biraz durulur!
Siz öyle zannedin…
Ortalık durulmadığı gibi, nabızlar biraz daha yükselir, nabızlarla birlikte tansiyon da alır başını gider…
Ne zamana kadar?
2024-2025 sezonun başlama düdüğüne kadar…
Sonra mı?
Sezon başlar ve aynı kayıkçı kavgaları devam eder!
Futbolu sevenler ve futbolla yaşayanlar olarak, “biz bu filmi daha önce izlemiştik” deriz ve kuzu kuzu tekrardan izlemeye devam ederiz.
Türk futbolunda acayip dolaplar dönüyor, ama teyide muhtaç…
Her hafta ya da her maçtan sonra, TFF konuşuluyorsa, Federasyon başkanı Mehmet Büyükekşi konuşuluyorsa, hakemler konuşuluyorsa, VAR konuşuluyorsa, bütün bunlar futbolun ve maçların önüne geçiyorsa, Türk futbolunun marka değeri falan filan hikaye!
Herkes birbirine saldırıyor…
Ve öyle tehlikeli sularda yüzüyorlar ki, boğulmamaları mümkün değil…
Bel altı vurmalar da cabası…
Özellikle Fenerbahçe ve Galatasaray cepheleri, deyim yerindeyse tanklarıyla toplarıyla, yetmezmiş gibi de kalemşörleriyle öyle saldırıya geçtiler ki, ister istemez insanları cepheleştiriyor, düşmanlaştırıyorlar…
Yakınım olan bir evde kardeş kardeşe düşman oldu…
Araya büyükler girmese, birbirlerine fiziki zarar verecek noktaya geldiler…
Ne adına?
Hiç!
İnsanları birbirine kırdırmak kime ne kazandıracak? Yukarısı, hatta en yukarısı bu olaylara müdahil olmasa, iş çığırından çıkmak üzere…
Bu ülkenin hem sporuna hem siyasetine hizmet etmek istiyorsa egemen güçler, hiç vakit geçirmeden sahaya inmeliler…
Seyretmekle ya da nemelazımcılıkla Türk futbolu değil, Türk sporu uçuruma gidiyor…
Sanıyor musunuz ki, gerilim sadece futbolda…
Birçok federasyonda aynı sıkıntılar var…
Olimpiyatlardan sonra federasyonların seçimleri yapılacak ve oralarda da aynı sıkıntılar yaşanacak…
Futbol, sporun baş aktörü olduğu için gündemden düşmüyor, ama projektörleri federasyonlara birazcık federasyonlara çevrilirse, oralarda da neler olduğu tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilir…
Uzatmayacağım; sadece Türk futbolu değil, Türk sporu büyük bir kaosun eşiğinde ve müdahale edilmezse, yarın çok geç olur!